• About
  • Yogaya başlamak:))

guhiko

~ spiritual journey, yoga, microscopy, science, love,life

guhiko

Monthly Archives: October 2015

Kafamı toplamak için bir yazı- Yarım kalan işler :)

07 Wednesday Oct 2015

Posted by guhiko in Uncategorized

≈ Leave a comment

Merhaba kendim,

Bu yazı sadece içimdeki kalabalığı toparlamak için yazılmıştır. Yine de okumak isterseniz elbette okuyabilirsiniz 🙂

Geçtiğimiz dolunayla beraber farkına vardığım yarım kalan işlerle dolu bir yaşamım olduğu gerçeğini biraz dönüştürmek adına dün yarım kalmış yazılarımın bir kısmını yayımladım. Elbette gününde yayımlasaydım çok daha keyifli olabilirdi ama en azından o dönemlerde yaşadığım, paylaşma isteği duyduğum halime hürmeten onları da paylaşmış oldum. Daha incelemem gereken başka yazılar da olsa da sanırım gelecek hafta kalanları da paylaşacağım veya tamamen sileceğim. Yarım kalan kitaplarımı ne zaman bitirebileceğimi de merakla bekliyorum. Şu an elimdeki yarım kalan kitapları şöyle bir hatırlayalım:

  1. Şiddetsiz İletişim………………………………………………………………….
  2. Fierce Medicine……………………………………………………………………
  3. A New Earth ………………………………………………………………………
  4. Beşinci Anlaşma…………………………………………………………………..
  5. Don Huan’ın Öğretileri-Yaqui Kızılderililerinin Bilgi Yöntemi……………
  6. Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman………………………………..
  7. Bağlanmanın Beş seviyesi……………………………………………………..
  8. I am That………………………………………………………………………….
  9. Falling into Grace………………………………………………………………..
  10. Zayıflamada Son Söz……………………………………………………………
  11. Şakra Teorileri…………………………………………………………………….

Okuyacak kitapların arasına katmak istediklerim, hiç okumak istemediklerim ve de ah keşke okusam dediklerim var. Genellikle yarım kalmış olmalarının egosal sebepleri de olabiliyor. Mesela o günkü durumuma göre hiç işime gelmeyen bir bölümü okuyup kendime göre çarpıtıp beğenmemiş olabilirim.  İnsanlığın kutsal kitapları ve öğretileri  bile çarpıttıkları bu devirde benim kitapları kendime göre algılayıp onlara öfkelenip, aman bu da bir şey bilmiyor deyip, bu da hep aynı şeyi çevirip çevirip söylüyor deyip okumayı bırakmam çok garip değil. Belki bu kitapları neden bıraktığımı da hatırlayabilirim her başladığımda.  Böylece kendimle mini bir yüzleşme yaşayabilirim. Kitap mevzusu böyle bir ara sonlanacak ya da tek tek verimli okumalar başlayacak diyeyim.

Şimdi bir de elimdeki yarım kalmış defterler mevzusu var. Onlara da iş güç bulup evlendirsem iyi olacak hahhhaha:))

İnsan her kırtasiyeye girdiğinde defter almamalı, hadi aldı hemen içine iki satır bir şey yazmak da nesi… Neyse işte o da ayrı bir çalışma konusu. Yarım kalmış defterlerimi de kullanacağım kısmetse… Neyse ki işte bu kadar aç gözlü değilim yoksa her şey birbirine girerdi herhalde. Gerçi zaten her şeyin uzamasının bir sebebi de aynı anda üç makale yazmak istemem ama neyse oraya da birazdan gelirim.

Şu an örgü örmediğim için mutluyum mesela. Kaç tane yarım örgü olurdu evde bilemiyorum. Ama istersem bir gün başlayabilirim artık 🙂 Her şeyi yarım bırakmak isteyen, ortasında kaçıp giden parçanın adı kaçak Sally. Kaçak Sally bazen korktuğundan bazen heyecandan bazen de kızdığından tüm bu işleri ortada bırakıp gidebiliyor. Onunla daha bugün yoga matında karşılaştık bu sefer onu tam olarak dinlemesem de biraz huyuna gittim. Daha kısa bir yoga serisi yaptım ve daha fazla meditasyon. Kaçak Sally benden ne istiyor bunu da Sevimsiz Şuleyle karşılaşınca fark ettim. Yine de hem kaçak Sally ile hem de sevimsiz Şuleyle daha çok işimiz var. Bu bahsettiklerim kendi içimde kabullenmek istemediğim parçalarımın nereden geldiklerinden emin olmadığım temsili adları. Kaçak Sally benim yaşamımın çok ama çok önemli bir yöneticisi aslında. O beni korumak için ortaya çıktı. Güvende olmak için… Belki bir oyun oynarken, belki başka bir zaman bilmiyorum ama zor durumlarda kaçmayı ondan öğrendim. Bazen zor olmayan durumlardan da kaçtık. O olmasa belki istemediğim pek çok şeyi yapmam gerekecekti. Hayır diyemediğim için ortaya çıkan kaçak Sally’ye teşekkür ederim. Sanırım önce hayır diyebilmeyi öğrenmeye ihtiyacım var. Hayır diyemediğim durumlarda ya da kendimi ifade edemediğim durumlarda, ya da kendimi kırılabilir hissettiğim durumlarda kaçak Sally her şeyi idare eder oldu…

Her ne kadar yazdıklarımın hepsini kendime söylemek istediklerimi biraz daha kalıcı tutmak ve zihnimi netleştirmek için yazsam da bu yazıda netleşme kaygısı bile yok. Hatta kaçak Sally’nin adı da kendi de bu yazıdan çıktı. O yüzden bu belki de benim farklı bir meditasyonum. Tamamen içime doğru…

Gelelim diğer yarım kalmışlıklara… Ne zaman çocuk yapsak? 35 gerçekten mi çok kritik? Bunları doktora soralım. Bir daha da abuk sabuk gazete köşelerinden öğrenmeye çalışmayalım. Ankara’ya nasıl dönsem? Gerçekten akademisyen olmak istiyor muyum? Ne iş yapsam mutlu olurum? Ya da ne iş yaptığım gerçekten o kadar önemli mi? Neden belimin sol tarafı bazen ağrıyor? Neden Mersin’deyim? İşte bunlar da cevaplanacak sorularım…

Neden makalelerin birini bile bitiremedim?

En iyisi odamı toplayıp makaleme devam edeyim…

Herkes işinin başına yapılacak daha pek çok şey var…

Güzel bir çarşamba…

Advertisements

I am that-1

06 Tuesday Oct 2015

Posted by guhiko in Uncategorized

≈ Leave a comment

Hepinize merhaba,

Bu yazıyı her kim okuyor veya okumuyorsa her birinize, her bir bilince ve her bir kalbe merhaba aynı zamanda kendi kalbime ve zihnime de merhaba. Bugün yaşamın en güzel taraflarından birinin keşfi içindeyim, insan olmak ve ihtiyaçlar üzerine bir anlayış bu bahsedeceğim. Fakat konuya girmeden önce kalplerinizde yaşama katkı sunduğunuz, size göre değerli olan dönemleri hatırlamanızı, gözünüzde canlandırmanızı, yaptığınız en küçük iyilikten en büyük projeye kadar kendiniz ve varlığınızla ilgili güzel duygular hissettiğiniz anları hatırlamanızı istiyorum. Şimdi bu katkılı anların içinden intikam (oh be, vb duygular içerenleri) veya kendinizi bir tarafa ait hissederek, diğer taraf olarak nitelendirdiğiniz birini veya bir grubu gücendirdiğiniz, kırdığınız veya incittiğiniz durumları çıkarın. İşte geriye kalan güzel bir yaşama katkı portföyü… Her affedişimizde, her şefkat hissedişimizde, her kalbimizin sevgiye açılışında, her içten gülümseyişte ve her saniyemizin varlığa açılabilen kapısında bizi bekleyen yaşama katkı, insanlığa katlı anlarını hatırlayalım.

Hani bazen hangi yoldan gidelim diye düşünür ve işin içinden çıkamayız ya, ben geçenlerde yine buna benzer bir durumda sıklıkla kaldığımı fark ettim. Bu aynı zamanda bir türlü yerine getiremediğim ve yapmak istediğim işler için de geçerli. Sanki sürekli bir şeylere karar vermem, çok çok gayret göstermem gerekiyormuş gibi ve buna gücüm yokmuş gibi hissediyordum. Kısacası yaşamı içinden çıkmam gereken bir bulmaca yumağı olarak görüyordum. Bu bulmacayı çözme ihtiyacı da beni çok ama çok yoruyordu. O sıralar tesadüf olduğuna inanamayacağım bir eş zamanlılık ile “peki ben ne yapacağım” sorumun cevabı güzel bir kitap üzerinden bana geldi. Kitap “I am that”, Sri Nisargadatta Maharaj ile söyleşiler. Kitaptan ilerleyen yazılarda bahsetmeye devam etme ihtimalim yüksek ama öncelikle sorumun yanıtına geleyim. Sorunun yanıtı şu, “Eğer herkesin iyiliğini arzularsan, tüm dünya bunu seninle beraber arzular. İnsanlığın arzusunu kendi arzun yap ve onun için çalış. Orada asla kaybedemezsin.” İşte böyle bir iyilik noktasından çıkan ve yaşama katkı sunmak üzere aktive olan tüm niyet ve davranışlar yalnızca bizi değil tüm insanlığı bir adım öteye taşıyabilecek potansiyele sahip olabilirler.

Bu yanıtı tam manasıyla açıklamadan önce bazı şeyleri birazcık detaylandırma ihtiyacı hissediyorum. Öncelikle her hangi bir eylem, aksiyon, elbette bir enerji gerektirir ve her bir eylemin arkasında da bir istek, bir arzu yatar. İstenilen durum ile ilgili bir çelişki varsa o zaman iki farklı enerji ortaya çıkar ve o durum bir sarkacın ucundaki top gibi bir o tarafa bir bu tarafa salınıp durur. Mesela kilo vermek, bazı aşk, iş veya arkadaşlık ilişkileri, uzun sürede tamamlanamayan bazı işler, tez, makale, vb :). Eğer herhangi bir eylemin arkasında saf, temiz ve iyi bir niyet varsa ve bunun tersini savunan, destekleyen her hangi bir düşünce, korku ve kalıp yoksa o durumun ucu açıktır. Bu istek yeterli enerjiyi sağlar ve o durum kendiliğinden yuvarlanan bir top gibi yerini bulur. Öte yandan kendimizle savaşımız o kadar büyüktür ki genellikle bir çok şeyi hak etmeyiz, beceremeyiz veya bilemeyiz. O yüzdendir ki kendimize iyilik yapmak bu dünyadaki en büyük zorluklardan biridir.

Mesela “para kazanma isteği”ni ele alalım. Bu isteğin kaynağında, yani paraya olan ihtiyacınızda, farklı sebepler olabilir. Mesela sizin para sahibi olma isteğiniz her hangi bir ihtiyacınızın karşılanması için olabileceği gibi sizden başka birinin bir ihtiyacının karşılanması için de olabilir. Yani hiç bir çıkarınız olmaksızın, birine yardım etmek niyetiyle ve bu yardımın karşınızdaki kişiye iyi geleceği ile ilgili bir kuşkunuz yoksa, mesela dilenciye para veriyorum ama gidip uyuşturucu alıyor mu gibi, o zaman o para size bir şekilde ulaşır. Öte yandan bazen kendi önümüze setler çekeriz. Mesela çok paramız, çok gücümüz, çok başarımız olmasına direnç gösteririz. İçsel olarak bunlar için hazır, yeterli veya bunların çok da gerekli olmadığına dair bir bilme halimiz varsa bunlar bize gelmeyebilir gibi.

Özetle her ne arzu ediyorsak edelim, içimizde onunla ilgili şüpheler, korkular varsa biraz daha zorken, herkesin ve her şeyin hayrına olacağını hissettiğimiz, kalbimizin heyecanla çarptığı konuların ilerleyişi çok daha kolay olabilir…

Açık yüreklilikle ve tüm insanlık için arzu etmek dileğiyle…

Sevgiler

Aside

Işık dolu bir gün :)

06 Tuesday Oct 2015

Posted by guhiko in Uncategorized

≈ Leave a comment

Bazı günler vardır hayata sanki küçük bir çocuk gibi heyecanla başlarız. Ben o günlerin bize güzel şeyler hatırlatmak için mucizeler olduğunu düşünüyorum. Öte yandan benim için mucize aslında yaşamın kendisi biraz da. Çok ama çok uzun zamandır süregelen bu mucizenin içinde bizler sanki yolumuzun aydınlanmasını bekler gibi duruyoruz kimi zaman. Ve kimi zaman da öyle günler oluyor ki ve hatta öyle anlar güneşin sonbaharda yüzümüzü ısıtması gibi kalbimiz ışıldıyor ve gün aydınlığa dönüşüyor.

Dünyada birbirinden ayrı gibi görünen iki yol var yaşama geliş amacımızı yerine getirebilmek için. Bunlardan birinde sen HER ŞEYSİN. Diğerindeyse HİÇ BİR ŞEY. İşte varlık ve yokluk arasında gidip gelen bu iki kaynaktan çıkan öğretilerin her ikisi de aynı şeyi söylese de sanki tamamen tersini söyler gibiler. Sevgili Yara hocanın dediği gibi eğer aydınlanmış bir kişi değilse öğretmenlerinizin HER söylediği doğru olmayabilir. Bu yalnızca öğretmenin içindeki hikayenin yansıması olabilir.

Sanırım şimdiye kadar görmeyi, yanına gidebilmiş olmayı istediğim tek bir guru oldu Neem Karoli Baba ya da Maharajji. Onunla ilgili tüm deneyimlerim sadece ve sadece şefkat getirdi. Onunla ilgili bir video izlediysem içim açıldı. Bir anı dinlediysem içim açıldı ve hatta resmine baktığımda bile içim açıldı. Belki de kendi dedemi, yaşamdan almak yerine varlığıyla yaşama huzur veren yanını sevdim. Onunla ilgili her okuduğum anı, yazı sadece huzur ve yüreğime açılma getirdi. Bir de söylediklerindeki samimiyet “I do not know anything, I just know how to change hearts” “Ben hiç bir şey bilmiyorum sadece kalpleri nasıl değiştireceğimi biliyorum.” “I don’t want anything, I exist only to serve others.” “Hiç bir şey istemiyorum, yalnızca başkalarına hizmet etmek için varım.” gibi insanın içini ısıtan sözleri… Gelmiş geçmiş tüm ermişlere ve içindeki bilgeliği paylaşan her güzel yaratıma selam olsun…

Sevgi, ışık dolu bir gün…

Çok kitap hiç kitap mı? Bir meditasyon, bir farkına varma…

06 Tuesday Oct 2015

Posted by guhiko in Uncategorized

≈ Leave a comment

Herkese merhabalar… Öncelikle içimdeki çeşit çeşit bene ve aslında bunlardan hiç de farklı olmayan sizlere. Ey her çeşit hal, her türlü benlik, merhaba!

Böyle neşeli neşeli selamlar vermemin çok kıymetli bir sebebi var zira bugün bir tatlı farkına varma sayesinde yolum aydınlandı. Işık görünce bunu her türlü paylaşma ihtiyacımı da buradan sevgiyle selamlıyor ve devam ediyorum. Bu yazıyı acilen yazıyorum zira bazen yazıp yazıp bıraktığım yazılardan olmasın istiyorum çünkü çok ama çok uzun zamandan beri kafamı, içimi, ruhumu meşgul eden bir mevzuya hafif ve nüktedan bir anlayışla bakabilmenin heyecanı içimdeki. Şükürler olsun şükürler olsun şükürler olsun.

Öncelikle bu aydınlık pencerenin açılması geçen hafta yine torlanıp toplanıp Mersin’e gelişimde içimdeki “Acaba ben neden her yolculukta 10 tane kitapla dolaşıyorum?” sorusuyla başladı. Her hafta en az bir seyahate gittiğim, iki kez eşya taşıdığım düşünülürse oldukça yorucu bir durum. Anlayacağınız içimin karışıklığı dışımda dolaşırken kendimi fark ediverdim. Okuduğum kitapların hepsine bir başlamış okumuş sonra başkasını bulup ondan devam etmişim. Derken daha yenisi gelmiş onu da almış hevesle başlamışım…. Olmuş bana hiç biri bitmemiş on tane kitap. Aslında ilk bakışta bir sorun yok gibiyse de sorun şu ki bu kitapların her biri yaşamla ilgili bir yöntem sunuyor insana. Mesela bir kısmı diyor ki “Sen beden değilsin, zihin değilsin, sadece varsın, bilinçsin… Varlığını tüm sıfatlar ve tanımlamalardan arındır, tüm arzu ve korkulardan arındır kendini”, bir diğeri diyor ki “korkularınla yüzleş onlar oldukça sen sen değilsin”, birçoğu diyor ki “anda ol, her şey anda, gerisi illüzyon…”, bir diğeri diyor ki “zihinle kalp ayrı gitmek ister kalbini dinle”.  Özünde her biri aynı şeyleri söylese de, parça parça algıladığım için uygulamada sürekli birbiri ile çelişir gözüken bu önermeler benim yaşamsal sorunlarımla birleşince adeta her şeyi çözümsüz hale getirmişti. Ta ki ben bundan sonra tek bir kitap okuyup onu özümseyip sonrasında bir diğerine geçme kararını verene kadar. İşin aslı ben bu kararı verirken, çok da önemli olduğunu düşünmemiştim. Ama hiç beklemediğim yerden yaşam bana muhteşem ışığını gösteriverdi. Fark ettim ki aynı anda benzer konularda on kitap okumak üst üste on elbiseyi giymeye çalışmak gibi. Daha da önemlisi şimdiye kadar beni gerçekten etkileyen kitapların hepsini tek seferde, araya reklam almadan, okumuşum. Kitaplardaki önerileri ne kadar uygulayabildiğim tartışılır belki ama her biri en az bir adım daha kendime yaklaşmamı sağladı şüphesiz.

Bu paragrafı kendime “kitaplarla geçmişten bugüne” yapmak için yazdım. Hatırlamak çok hoşuma gitti. Benim içimde derin etkileri olan kitapların ilki “Sophie’nin dünyası”ydı. Onu bitirdiğim gün hala aklımda o kadar net ki sabaha kadar okumuş ve bitirince hiç uyumadan okula gitmiştim. O sabah güneş doğarken benim içime de bir şeyler doğmuştu sanki <3. Çok ama çok güzeldi. İkinci harika kitap “Narziss ve Goldmund” idi ki o da gelmiş geçmiş en güzel kitaplardan biriydi sanırım. Galiba yaklaşık iki sene boyunca arkadaşlarımın doğum günlerinde hediye olarak vermemin sebebi de bendeki bu derin etkiydi. Arada hatırlayamadığım pek çok kitap olsa da “Bir çift yürek”, “Simyacı”, sonradan çok dalgası geçilse de 🙂 “Ferrarisini satan bilge”, bu arada Oshonun “Provakatif Mistik” halleri ve epey farklı kitaplar vardı sanırım böyle etkileci… Daha sonra “Yuvaya Yolculuk” hediye edilir dediğim güzel kitaplardan biriydi. Bir de okumak isteyip bir türlü içine giremediğim kitaplar oldu mesela Eckhart Tolle’ün “Şimdinin gücü”nü bir türlü okuyamadım. Ona daha ayrıntılı bir yaklaşım içeren “Var olmanın gücü” ile yaşamıma girebildi Eckhart. Sonra da videolarıyla sık sık içimde daha ferah bir yer açılmasına yardım etti. Onun deyimiyle “vastness veya spaciousness” “genişlik”. Son dönemde sevgili Defne Suman’ın “Saklambaç”ı beni oldukça etkiledi. Osho ve Krishnamurti bende hep eksik kaldı, yarım kaldı mesela. Belki onların kitaplarını kendileri yazmadığından bilemiyorum. Byron Katie’nin “Olanı Sevmek” kitabı tekrar okumayı düşündüğüm ender kitaplardan birisi tıpkı Metin Hara’nın “Yol” kitabı gibi. Eskiden okuduğum bir kitabın ilk sayfasına baktığımda tüm kitabı hatırlamak gibi bir becerim vardı ama şimdi bu beceri ne durumda bilemiyorum. Belki artık eskisi kadar kolay hatırlayamam diye düşündüğümden henüz denemedim.

Bu yazıyı yazarken aklıma bundan yıllar önce şu an içinde bulunduğum ve beni farklı deneyimlere yönelten öğretim üyesi yetiştirme programına girip girmeme kararını verme arifesindeki bir anım geldi. Bana yardımcı olması için internetten 10-15 kitap sipariş etmiş bir hafta boyunca onların içinde kendi içimdeki cevabı aramıştım.  Kayboluşumun aslında kendi içimde de kayboluşumu temsil ettiğini anlıyorum şimdi şimdi. Özetle kendime baktığımda ne zaman kitap sayısı çoğalırsa o kitaplardan faydalanabilme ihtimalim de o kadar düşmüş sanırım J.

Gelelim benim aydınlanma yaşadığım esas meseleye… Geçen hafta verdiğim karar dolayısıyla tek kitaba düşmüş ve sevgili Debbie Ford’un “Aydınlığı Arayanların Karanlık Yüzü” adlı kitabında karar kılmıştım. Belki 6 aydır okumaya çalıştığım bu kitaptan köşe bucak kaçan yanlarım olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat bu kitap bende çok ama çok garip bir algımın olduğunu fark etmemi sağladı.

Okuduğum kitaplardan da biraz anlaşılacağı üzere son 15 yıldır ve hatta belki 20 yıldır aydınlanma denen durumu kovalar haldeyim. Bu kovalama durumu beni pek çok farklı kursa, Reiki’den NLPye, Dikşa’dan yogaya uzanan bir yolculuğa götürdü. Tüm bu deneyimlerden beklentimse içimde istemediğim parçalardan beni kurtarmasıymış meğer. Hâlbuki aydınlanma bu istemediğimiz parçalardan kurtulmak bir yana onlarla dost olabilmek onların bize armağanlarını görebilmek, onları dinleyebilmekmiş. Yani yıllardır korkuyla, kaygıyla, adeta bir savaş alanına çıkar gibi çıktığım yolculuğumun bu aşamasında, belki de bir kez daha içimde korku dolu, kaygı dolu arınma arzumun beni beklediğini görüyorum.  Daha saf, daha temiz, daha iyi, daha şefkatli biri olma arzusu. Bu arzu benim şu anda olduğum kişi olabilmeme kaynak olduğu için ona minnettarım. Öte yandan kurtulmak istediğim her bir kimliği, her bir özelliği de kucaklamak gerçek ihtiyacım. Aslında bir kabul edişte gizli belki de özgürlük… İçimdeki öfkeli, korku dolu, bazen kıskanç, bazen dedikoducu, bazen tembel, bazen dağınık, bazen despot, bazen ezik, bazen şişko, bazen kafası başka yerde, bazen çok bilmiş, bazen kibirli, bazen çaresiz, bazen canavar, bazen… veçhelerin her biriyle en az bir buluşma beni bekliyor. Daha önce bu hassas noktaları nereden bulacağımızla ilgili bir yazı yazmıştım. Şimdiyse onları bulup ne yapacağımızın keşfinden bahsediyorum. Yani bende de var o sinir olduğum hal dediğimizde iş bitmiyor tam tersine yeni başlıyor. İçimizdeki cevapları duymak için Debbie Ford’un harika meditasyon önerileri var. Onlardan birisini sizlerle paylaşmak istiyorum. Rahat, huzurlu bir ortamda, önce biraz dans edip içimizdeki enerjiyi boşaltıyoruz. Sonra rahat bir pozisyonda oturup birkaç derin, uzun nefes alıp vererek bedenimizi, varlığımızı fark ediyoruz. Sonra derin fakat abartısız, huzurlu nefeslere bir iki dakika daha devam.  (Önemli olan birinci nokta içinizdeki sesi zihninizin her daim bıdırdayan sesinden ayırt etmek. Bu yüzden bu kadar dans etme gibi aktivite yapıyoruz.) Daha sonra kendimizi bir yol kenarında beklerken görüyoruz ve bir otobüs geliyor. Otobüse biniyoruz. Pek çok farklı insanla dolu büyük bir otobüs bu… Her yaştan, her türden insan var. Genç, yaşlı, erkek, kadın, gay, lezbiyen, şişman, çirkin, güzel, havalı, hafif meşrep, rüküş, duygusuz, şımarık, korkak, vs… Pek çok insan. İşte bu insanlar bizim tek tek bağlantı kurmamız gereken parçalarımız. Meditasyonun bir yerinde otobüs duruyor ve bu insanlardan biri ayağa kalkıp kapıya yöneliyor ve size elini uzatıyor ya da beraber inmek için önce yanınıza geliyor. Beraber iniyorsunuz otobüsten. Burada otobüsten beraber inmeyi en son isteyeceğiniz insan genelde ilk oluyormuş 🙂 . Sonra onu dinliyoruz. Neler yaşadığını, ne zaman ortaya çıktığını ve söylemek istediği diğer şeyleri anlatıyor. Ona ismini sorabiliriz mesela ve bize vermek istediği hediyenin ne olduğunu. Onu dinliyoruz. Sonra söylemek istediği başka bir şey olup olmadığını soruyoruz ve meditasyonu sonlandırıp aldığımız bilgileri bir deftere not ediyoruz. İşte böyle böyle her bir parçamızla tanışıyoruz.

Bu meditasyonu henüz ben de denemedim ama en kısa zamanda deneyeceğim. Açıkçası ben o kadar çok rüya gören bir insanım ki bu meditasyonu yaparak rüyalarımın hafifleyebileceğini düşünüyorum. Belki de dinlemek istemediğim için rüyalarımda ortaya çıkan bu parçalarla her gece zorlayıcı bir zaman geçirmektense kendi seçimimle içime bakmak çok daha akılcı olabilir. Kabul ettiğimiz her bir veçhe bizi onun esaretinden kurtarıyor diyor D. Ford. Reddettiğimiz her parça bizi yönetirken kabul görmek beraberinde özgürlüğü de getiriyor.

Her birimizin içimizdeki her bir parçaya şükranla teşekkür edebildiği bir hafta diliyorum…

Sevgimiz, şefkatimiz bol olsun…

Namaste

Blog Stats

  • 13,089 hits
October 2015
M T W T F S S
« Jun   Nov »
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031  

Blogroll

  • Çok gezen çok yazar!!
  • Dünya tatlısı bir elf perisi!!!
  • Gökçe Es
  • Küüçkadam deniz…

Enter your email address to follow this blog and receive notifications of new posts by email.

Recent Posts

  • Babamın Gidişinin Ardından
  • Nasıl ayağa kalkabiliriz? Ben ne yaşıyorum? 
  • Ayağa kalkıp yola devam etmek…
  • Kitap okumak yaratıcılığı nasıl arttırır?
  • Karamsarlıktan çıkış-Mucizelerin Başlangıcı

Archives

  • January 2018
  • January 2016
  • December 2015
  • November 2015
  • October 2015
  • June 2015
  • May 2015
  • March 2015
  • February 2015
  • January 2015
  • August 2014
  • June 2014
  • May 2014
  • September 2013
  • August 2013
  • April 2013
  • March 2013
  • February 2013
  • December 2012
  • November 2012
  • October 2012
  • September 2012

Categories

  • günlük
  • kadın
  • mucizeler!!
  • mutluluk
  • rüyalar
  • saglik
  • sevgi
  • spiritüel
  • Uncategorized
  • yeni deneyim
  • yoga

Meta

  • Register
  • Log in
  • Entries RSS
  • Comments RSS
  • WordPress.com
Advertisements

Create a free website or blog at WordPress.com.