• About
  • Yogaya başlamak:))

guhiko

~ spiritual journey, yoga, microscopy, science, love,life

guhiko

Category Archives: mucizeler!!

Rüyalar, 8 Saniye ve Bağlantılar

13 Friday Mar 2015

Posted by guhiko in mucizeler!!, mutluluk, rüyalar, spiritüel, yeni deneyim

≈ Leave a comment

Dün çok sevdiğim bir arkadaşım yoga dersi sonrası gece yattığında onu üzen bir rüya gördüğünü söylediğinde o günün rüyalarla ilgili yeniden bir hatırlayış getireceğini tahmin etmemiştim. Ben de gördüğü rüyaları hatırlayan bir insan olduğumdan ve kimi zaman onların etkisinde epeyce kalabildiğimden bu konuda bir kaç kitap okumuş, kendime göre yollar çizmiştim. Dün elime “Nefs yolu” ya da “Soulcraftı” tekrar alıp ilgili bölümlere bir göz attıktan sonra bu konuyu beynimin bir köşesinde üzerinde düşünülecekler bölgesine göndermişim. Bilinçaltım ya da Yaradan bu bilgiyi öyle güzel işlemiş ki akşamına rüyalar etrafında dönen, benim tanıtımını ilk gördüğümden beri gitmek istediğim bir filme gidiş yolumuzu açtı. Filmin adı “8 saniye”, fragmanlarından hafızama yanlış kazımadıysam 27 şubatta vizyona girdi. Önce filmden biraz bahsetmek isterim zira benim can alıcı bir çok noktamdan vurduğu için çok derinden etkilendiğim bir film oldu. Filmde yaşça geçkin bir çiftin sonradan doğan kız çocuğu olarak dünyaya gelen ana karakter Esra uçuk kaçık, başına buyruk, keyifli, biraz kendine has bir karakter. Babası, bilge baba-dede karakteri, annesi de şefkatli anne karakteri, ablaları ise otorite olarak büyütüyorlar bu kız çocuğunu. Allah’la bağlantı, çocukken dua etmek, Yaradan’ı kavramaya çalışmak gibi küçük nüanslar bizim ülkemizde çok sık olduğunu düşündüğüm ortak deneyimlerin yansıması ve çok keyifli ama film ağırlıklı olarak bu kız çocuğunun rüyalarının yoğunluğu ve etkili oluşuyla, rüyaların gerçeklerle bağlantısıyla ilgili güzel örgüler kuruyor. Filmin izlemeyenler için tadını kaçırmamak adına daha fazla bir şey yazmayacağım ama izlemenizi tavsiye ederim J diyeyim kısaca.

Ben de bu tip rüyaları (gerçeklerle bağlantılı), neredeyse birebir çıkan rüyaları bir çok kez yaşadığım için hiç abartılı bulmadım ama bu tarz bir deneyiminiz olmadıysa size abartılı gelebilir. Bana kendi yaşamımdan bir kesit gibi geldi zira. Bu noktaya gelmişken rüyaları kendime göre küçük küçük kategorize edeceğim sizlerin huzurunda kendi deneyimlerime ve okuduklarıma dayanarak.

  • Gerçek olacağım haberin olsun rüyalarıJ Bazı rüyalar size gelecekte olacakları haber verir. Mesela birisiyle beraber çalışacağınızı, bir çatışma yaşayabileceğinizi, bir yardım göreceğinizi vb. Bu tarz rüyalar kimi zaman hiç ilginiz olmayan insanları, hatta bazen hiç tanımadığınız insanları görmek süretiyle olabiliyor. Kendimden örnek vermem gerekirse bir gün rüyamda bölümümüze yeni gelmiş tek kadın hocamızı gördüm hamileydi ve ben onun doğum yapmasına yardım ediyordum. Bu rüya benim için çok net ve akılda kalıcı olduğu için gidip kendisine söyleyesim bile gelmişti o zaman ama bekar olduğu için bunun yersiz olacağını düşünmüştüm. Sadece bir gün, bir şekilde bir arada çalışacağımızı bilyordum o kadar. Aradan bir sene geçti biz tanıtım komitesinde beraber çalıştık. Biraz sancılı koşturmacalı bir çalışma dönemi geçirdik ve benim çok sevdiğim hocalardan biri haline geldi <3. Rüyam tanıtım ürünlerini yaratmamızla gerçek olmuştu. Haberci rüyaların neden görüldüğünü tam olarak bilemiyorum ama bir iç hazırlık süreci başlatıyor olabileceğini düşünüyorum. İçimiz olacak olanlara hazırlanıyor ve olanlarda kendine ve diğer insanlara karşı daha şefkatli olabilmeyi sağlayabileceğini düşünüyorum. İlahi bir güç size bir bilgi veriyorsa bu bilgi anlamlıdır gibi. Yada bazen bizim yapabileceğimiz bir şey varsa onu yapmamız için bir dayanak oluşturabilir. Örneğin bir seçim yaparken mantıklı zihninizin seçmeyeceği bir şeyi rüyanızın etkisiyle seçebilirsiniz. Bu da rüyanın size yol göstermesidir bir bakıma ve ikinci tatlı kategoriye geçilir.
  • Yol göstermeye geldim rüyaları: Bazı rüyalar bize içinde bulunduğumuz herhangi bir çıkmazda, ki bazen çıkmazda olduğumuzu biz bile bilmezken, yol gösterir. Bunlar yol gösteren rüyalardır. Bir soru sorarak ve cevabını açık yüreklilikle almak istediğinizi söylediğinizde rüyanız sizin cevabınız olabilir. Bu da bir çeşit iç iletişim kendini tanıma aracıdır.
  • İçinde bir şey var farkında mısın rüyası: Kimi rüyalar bize kendimizi tanımamız için yardım eder. Örneğin içinizde bastırdığınız ama yapmak istediğiniz bir şey varsa onunla ilgili size hatırlatmalarda bulunur. Buna kendimden bir örnek vereyim. Ben yaşamımın 4 ila 24 yaş arasını, yani yaklaşık 20 yılımı o veya bu şekilde şarkı söyleyerek geçirdim. Hayatım boyunca bu konuda bir şeyler yapmam gerektiğini bilerek yaşadım ama son on yıldır hemen hemen hiç bir girişimim olmadı. Bu nedenle kendimle çatışmalar yaşadığım çok oldu. Örneğin bundan bir kaç ay önce rüyamda bir sahneye çıkmış ağlıyordum “Ben artık mühendis olmayı seçtim, demek ki böyle olması gerekiyormuş, şarkı söyleyemem ki.” dediğimi gördüm. Bu rüyanın bana içsel olarak mühendis olmayı öncelikli olarak kabul ettiğimi gösterdi. Fakat burada içimde bir parçanın şarkı söylememin mühendis olmakla çeliştiğine dair bir inancı olduğunu gördüm, bu rüyayı unutup hayatıma devam ettim ta ki bir Sezen Aksu konserine kadar. Çocukluğum onun konseleri ve onun şarkılarıyla geçtiği için kocaman bir tetiklenmeyle içim acıyarak eve döndüm. Yolda beste yapmaya çalışarak kendimi avutmaya çalıştım ama ancak eve ulaşana kadar. Bu konuda hala bir şey yapmadım ama biliyorum ki içimde huzur bulabilmem için bir şeyler yapmaya ihtiyacım var. Şarkı söylemek için bir sahneye ihtiyacım olmadığını hatta dinleyiciye bile ihtiyacım olmadığını fark etmem belki en güzel katkısı oldu bu rüyanın. Şimdi haftasonu kahvaltılarımızda şarkı söylüyoruz ara ara. Bir yerden başlamak yine de güzel.
  • Bir diğer rüya grubu ise herhangi bir mesajı olmayan ama görülmesi bir çeşit iç çalışmanın parçası olan bazen olağanüstü karışıklıkta olabilen rüyalar. Bu tip rüyalar sizde başlangıçta rahatsızlık hissettirebilir, cinsellik, şiddet, öfke, vb bastırılmış bazı konuların işlenebildiği bu tip rüyalar, kendi derinliklerimizde ve insanlığın ortak hafızasında yaşayan duyguların bir çözülme ve kendini ifade etme alanı olabiliyor.
  • Absürd mesajlar: Bir başka rüya çeşidi ise içinde size fazlasıyla saçma gelen unsurlar içeren rüyalar. Bu rüyalar akılda kalıcı olmaları ve dikkat çekici olmalarıyla genellikle içinde bir mesaj taşıyabilirler. Bir rüya araştırmacısının yazdığı, adını şu an hatırlayamadığım bir kitapta absürd ögelerin bizim için ne ifade ettiğinin rüyanın temeli olduğunu söylüyordu. Mesela bir yemek tabağında ayakkabı görüyorsanız, ayakkabı o rüyanın absürd unsuru. Sizin için ne ifade ettiğini, nelerle bağlantılı olabileceğini bulup, rüyanın mesajını çözebilirsiniz. Rüyalardaki mesajları çözebilmek için onları gördüğünüz gün uyandığınızda bir deftere kaydetmek işinizi kolaylaştıracak araçlardan birisi.
  • Korku dolu rüyalar: Kimi rüyalar sizi korkutur, koşturur ve gerçek hayatta yapmadığınız bir çok eylemi gerçekleştirmenize sebep olur. Bu rüyalarla ilgili de bir belgeselde, insanın kendini korumak için antrenman yapma alanı olduğunu öğrenmiştim. İnsan bedeni rüyayla gerçeği ayıramadığı için gece uyurken kasların hareketini engelleyen bir düğme aktif hale geliyor, gelemediği durumlarda da uyur gezerlik oluyor. Bu tip koşulu, eforlu rüyalar bedene antrenman yaptırarak gerçek hayattaki zorluklara hazırlamak açısından oldukça kıymetli ve gerekli bulunuyor. Eski insanlar kendilerini vahşi bir hayvan tarafından kovalanırken görürken, bizler otobüsü kaçırıp onun peşinden koştuğumuzu, derse, işe yetişmeye çalıştığımızı görebiliyoruz. Böylece genel olarak gerçek hayata hazırlama teması korunmak süretiyle yüzyıllardır devam eden bir rüya çeşidi de bu. Aynı şey bazı kayıpları rüyada yaşamak, üzücü olaylarla rüyada karşılaşmak gibi deneyimler olarak da görülebilir. Yani hayatta bizim için zor olan şeyleri rüyalarımızda gerçekleştirebiliriz ve bu da bizi hem tatmin eder hem de ihtiyaç duyduğunuz tecrübeyi kazandırabilir. Örneğin çok öfkelendiğiniz birini rüyanızda öldürmek sizin içinizdeki öfkeyi bastırmadan sakinleştirdiği gibi gerçekte kimseye zarar vermemiş olmanın huzurunu da yaşamanızı sağlar. Öte yandan birini öldürmenin olumsuzluğunu da bir nebze hissedeceğiniz için içinizdeki öfkeye karşı daha özenli davranmak için sizi uyarabilir de.
  • Hastasın ve bedenin zorda: Bazı rüyalar hastayken görülür. Bedeninizde bir ağrı, sızı, sancı, ateş vb. Olduğunda görülen bu tip rüyalar, hastalığınızın psikolojik boyutunun atlatılmasının yanında, bedeninizdeki duyguların görselleri de olabilir. Misal benim bugün bağırsaklarım bozukken uyuduğumda bedenimden, burnumdan sular aktığını görmem ve bunun daha sonra kan olduğunu fark etmem bir örnek.
  • Huzur veren aydınlanma rüyaları: Hep zorluklar, uyarılar değil, kimi rüyalar bizim destek aldığımız, huzur bulduğumuz, sevgi, şefkat gördüğümüz rüyalardır. Özellikle dua ettiğinizde, meditasyon yaptığınızda veya bazen zor günler geçirdiğinizde sizi koruyup gözeten, size yardım eden birileri olduğu inanını içinize doğuran bu tip rüyalara ben ilham veren rüyalar diyorum. Her rüya güzeldir ama ilham veren rüyaların sizleri de bulması dileklerimle.

Tüm rüyalarınızı şefkatle kabul edebildiğiniz harika bir bağlantı diliyorum. Son söz olarak rüyalarınızdan korkmayın, bilin ki hepsi sizin içinizde, hepsi sizden bir parça. İçimizde iyi kötü diye ayıramayacak kadar çok zenginlik var. Tüm zenginliklerinizi sarıp sarmaladığınız bir güzel bahar diliyorum.

Sevgiler…

http://www.asdreams.org/index.htm

Advertisements

Birinci yıl kutlaması… Yaşamımızda bir küçük hayalin kapılarını açsak?

12 Thursday Sep 2013

Posted by guhiko in mucizeler!!, mutluluk, saglik, sevgi, yeni deneyim, yoga

≈ Leave a comment

Herkese Merhaba,

Bugün blogumun birinci yılı dolmuş!!!… Yaşasın bir yaş 🙂 Bloga başlamamı  Ayşe kızla bu konuyu ilk kez konuşmamızdan sadece bir gün sonra gerçekleştirmiştim. Hayat hareket ve değişim, dönüşüm içinde. Ben de öyleyim… Bu süre içinde kimi zaman yalnızca yaşamayı seçtiğim, kimi zaman da her şeyi ile içimdekileri, deneyimlerimi paylaştığım bir çok şey oldu. Bunlardan bazıları bana şu an çok uzak görünen ama belki de benim bir parçam oluvermiş şeyler…

Bugünse tatil dönüşü evde vakit geçirmenin keyfini yaşıyorken, bir yılın geçişiyle birlikte bu bir yılda neler değişti şöyle bir bakınca en önemlisini fark ediyorum… Hani o ihtiyacım olan şifayı yine yogada bulduğumu… Özellikle ayurvedik yoga beni çok iyileştirdi. Belki o kadar çok bileşen var ki hangisidir şifayı getiren bilmek mümkün değildir. Ama bildiğim bir şey var!!  En gerçek değişimim (cumartesi ve regl dönemi hariç) her sabah yaklaşık 1-2 saat yoga uygulamama devam ediyor olmam. Bedenimdeki ağrılar nihayet beni terk ederken bende de bir boşluk, bir hafifleme BIRAKTI. Yeniden günlük yoga rutinimi oluşturmuş olmanın huzuru ve dinginliği var. Sanırım ihtiyaç duyduğum arınma hızla gerçekleşiyor. Tıpkı diyet yapınca kilo vermek gibi 🙂 Ancak uygularsan yoga pratiğinin ve de ayurvedik önerilerin de etkisi oluyor, konuşarak ve isteyerek değil de pratik yaparak…

Yaşamın bir çok anlamda uygulama olduğunu da fark ediyor insan. Yani üzerine düşündüğümüz, konuştuğumuz, yüreğimizden geçirip durduğumuz onca şeyin gerçeğimiz olmasının tek yolu pratiğe dökmek… Tıpkı yoga üstadı Sri K Patabi Jois’un dediği gibi “Pratik, pratik, pratik!!!”. Yoga hayatın bir provasıysa eğer, bir tanışma, bir karşılaşmaysa kendimizle ve bu %99 pratikle mümkünse elbette hayat da aynen öyle yani %99 pratik yalnızca %1 teori… 🙂 Teorisyenlere buradan sevgilerimi gönderiyorum elbette o da değerli ama yüzde doksan dokuzu unutmazsak 🙂 Şimdi hemen hayat pratiğine bir bakalım. Yok yok iş güç olmasın.. Daha çok yüreğinizden geçen, son zamanlarda dilinizden dökülüp duran, şöyleler, böyleleri hatırlayın…  Nedir yapmaya heves ettikleriniz? Sizi yaşam pratiğine bağlayacak araç?

Mesela uzun zamandır çiçek mi ekmek istiyorsunuz? Önce minicik bir gülümseme karşınızda güzel bir çiçek ve saksı hayal edin… Omuzlar dik, gülümseme yerinde. Şimdi kalkın yerinizden ve evde saksı olabilecek bir kap bulun yoğurt kabı bile olabilir. O artık bir saksı 🙂 Sonra ayakkabıları giyip hoop sokağa… Apartmanın bahçesinden bir miktar toprak alın belki sizin için oralarda bir yerde mini minnacık bir çiçek de vardır. Apartmanda bahçe yoksa kenarda köşede üç beş bozukluk arayın bakalım en yakın çiçekçiyi yürüyerek bulabilirsiniz, her mahallede var. Hem çiçekçiden ne çok şey öğrenebilirsiniz… Ya da belki komşunuz size yardım etmekten keyif alacaktır. 🙂

Belki de ne zamandır evde değişiklik yapmak istiyorsunuz. Hemen gözleri kapatalım önce bir hissedin değişimi… Gözlerinizle görün. Gülümseme ve dik duruşu fark edin… Şimdi açın gözlerinizi… Gözünüze ilk takılan değişikliği yapın. Evet evet şimdi yazının bitmesini beklemenize gerek yok…

Uzun zamandır resim yapmak isteyenlere de sesleneyim o halde… Boş bir kağıt, bir kalem bulun önce. Sonra kapatın gözlerinizi… Hayal edin resim yapışınızı, gülümseyin, dik durmayı hatırlayın…Şimdi açın gözleri ve başlayın. Hemen bir kaç çizgi atın, dans edişlerini izleyin çizgilerin. İlk denemede şaheser beklemeyin ama her bir darbe için kendinizden memnun olun… Yıllardır bahsediyorken şu an resim yapıyorsunuz daha ne olsun…

Meditasyona başlamak isteyenlere de küçücük bir çağrı…Bilgisayardan saate bakın bakalım önce. Şimdi dik oturup gözlerinizi kapatın. Evet evet olduğunuz yerde! Fark edin bedeninizi, varlığınızı, nefesinizi… İzleyin, tüm algılarını açıp bedenin, nefesin farkına varın… Kalın orda bir müddet. Ne kadar mı huzurla bedeninizle oturmanın keyfini hissedene kadar.. O keyfi sürüp sonra gözlerinizi açın bakalım kaç dakika olmuş? Vaaay daha ilk meditasyonda nasıl da su gibi akıp gitmiş dakikalar.. Yarın yine bunu yapmamak için önünüzde hiç bir engel yok…

Şİmdi kendi yüreğinizden geçenleri fark edin, belki daha önce denediniz ama ŞİMDİ YAPMAK, PRATİĞE DÖKMEK en güzeli 🙂

O zaman pratik, pratik, pratik…. Benim de önümde yüreğimden geçenleri pratiğe dökecek bir yıl daha var 🙂 Birlikte nice güzel yıllara…

Dik duruş, gülümseme ve pratik, pratik, pratik… (uygulama, uygulama, uygulama)

Namaste

open-door-ws<a

Yepyeni bir hediye!! Sağlık!!

18 Monday Feb 2013

Posted by guhiko in günlük, mucizeler!!, mutluluk, saglik, sevgi, yeni deneyim, yoga

≈ 5 Comments

Sevgili Dostlar,

Amerika maceramı yazmak için açtığım bloğuma henüz pek de bu konuda ve burada neler yaptığımla ilgili bir şey yazmamış olmam bana da bazen ilginç geliyor. Öte yandan da kendimi biraz kabuğuna çekilmiş kaplumbağa gibi hissediyorum. Hatta bir ara bu konuda epey epey abartıp 28 günlük bir inziva deneyimi geçirdim. Önce br miktar ondan bahsedeyim sonra da bu harika Pazartesi gününün benim için ne denli harika olduğunu paylaşayım. Inzivamın amacı tekrar içime dönüp Tanrıyla bağlantımı hissetmekti. Bunun için meditasyonlar, mantralar, budist psikoloji ve yogadan destek aldım. Elbette gönül isterdi ki size ‘aah nası keyifli nası güzel bir bilseniz’ diye ballandırmak, ‘zaten içim dışım tertemizmiş’ demek ama elbette pek de öyle değildi.
Eminim içinizde birçoğunuz sanki yokmuş gibi hissetmiştir hayatında. Sanırım en zor kısmı buydu. Öyle zamanlar geldi ki sanki yok oldum. Sanki yuvaya yolculuktaki Michael Thomas’ın haritadan silinmesi gibi… Çok ama çok derin bir yokluk… İnsan bu denli yoğun bir yokluk hissedince varlığını yeniden hissetmesi ne kadar huzurlu geliyor anlatamam. Tanrıyla kavga ettiğim, ağlamaktan kendimi en sonunda banyoda bulduğum bir akşamın sonunda evimdeki kırmızı siyahlı böcek lavaboda boğulmak üzereyken onu kurtardım. Elime aldım, izledim, izledim. Kendini kurutmak için gösterdiği çabayı. Yaşama nasıl bağlı olduğunu, nasıl ince nasıl kendinden emin bir zarifliği olduğunu, gözlerini ve onunla birlikte tüm doğayı elimde tutarken ne kadar huzurlu olduğumuzu fark ettim. Ona hemen bi isim verip arkadaş oldum. İlk böceğimin adı Molişko  Molişkoyu yaklaşık bir saat elimde taşıdıktan sonra da ben yemek yerken ‘Ee bana müsade’ der gibi hızlanan hareketleri sonucu çiçeğimin üzerine bıraktım. Bir daha onu görmedim ama evimde bir böcek gördüğümde içimde bi sevinç hissetmeye devam ediyorum. ( Bu aşamada yazıyı okumayı bırakıp yazık kıza yaa …diyebilirsiniz tabi hahahaha) Doğanın güzelliğini yanıbaşımda hissetmem için yalnızca bir böceği izlemek bile yetebiliyor bazen. Uzun lafın kısası bu harika, zorlu ama huzur verici 28 gün sonunda kendimi tazelenmiş hissettim bir çok anlamda.

Şimdiyse bambaşka bir denemeyle karşınızdayım. Bu kez çok daha basit görünen bir deneym olacak. Aslında ingilizcesi ‘Challenge’ diyebiliriz. Meydan okuma gibi çevirmişler ama ben deneyim diyeyim…

Öncelikli ve hatta tek amacım SAĞLIK!!! Bu kadar basit. Elbette bir çok insana göre oldukça sağlıklı bir insanım aslında ama benim de zaman zaman yoğunlaşan dikkat edince azalan bazı sağlık sorunlarım var herkes gibi. Neler: Siyatik ve buna bağlı zaman zaman sol tarafımda hafif bir ağrı, burnumun içinde zaman zaman yoğunlaşan hafif bir kanama, uyku düzensizliği ve belki bir kaç kilo fazlalık. İşte bu kadar…

Tüm sağlık sorunlarımın bir kaç satır olması sevindirici elbette ama tamamen sağlıklı olmanın yalnızca ve yalnızca benim kararım olduğunu fark etmem çok ama çok daha sevindirici. Hep ruhsal olarak, duygusal olarak, pskolojik olarak sağlıklı olmanın daha önemli olduğunu düşünen bir tarafım vardı. Aslında bu sanki para mühim değil deyip bir yandan da bacağı yarım pantolon giymek zorunda kalmak gibi. Hava güzelken hiç sorun değil ama soğuk olduğunda o sol bacak üşüyecek illa ki. Yani hepi topu bir pantolon alacak para bulup gidip onu almak gerekiyor. Hatta kimi zaman Allahım bi pantolonum olsa yeni demek kadar kolay olabilir. İşte sağlıklı olmayı seçmek de bence bu kadar basit ve kolay teoride 

Bir taraftan da bu benim bir parçam deyip bu sağlıksız tarafa tutunmak var tabi. Ben şimdi onu yapmayayım belim ağırır, benim siyatiğim var fazla meditasyon yapmayayım  gibi tembellik ve işe gelmeyen durumlar için kullanılan bir araç aynı zamanda. Bazen de ‘canım ya bi refleksoloji mi yapsan sanki çok ağrım var’ demek için bir bahane. İlgi ve şefkat görmek için davetiyedir hastalıklar. Eminim sevdiklerimiz kendimizi acındırmadan da bizim isteklerimize olumlu cevap verecek kadar seviyorlar bizi… Hatta belki öncelikle biz onlara sevgimizi göstermeliyiz ki kendimize bunun böyle işlememesinin mümkün olduğunu ispatlayalım…(Bi ara bunu da deneyeyim 🙂

Lafı epey uzattım biliyorum ve eğer sabredip buaya kadar geldiyseniz harika bir bilgiyi sizinle paylaşmaktan gurur duyuyorum… JUICING!!! Yani sebze ve meyvelerin suyunu sıkarak beslenmek… Bir çeşit oruç ya da detox…
İşte 18-28 şubat arası 32. yaşıma basmadan bir ay önce kendime bir hediye vermeye karar verdim. SAĞLIK!!!

Amerikada yapığım en harika şeylerden birisi de belgesel izlemek. Bu konuda da (sağlıklı beslenme) bir kaç belgesel izledim ve gerçekten çok ama çok etkilendim… Bu sabah saat 2.30 civarinda izleyip sabah dörtte ‘ben bu işe varım’ diye heyecanla evde volta attığım ‘yok olmadı uyuyamam ki şimdi en iyisi bi duş alayım zaten her güzel şey harika bir duşla başlar’ deyip sanki şimdiden bedenimi arındırmaya başladım. Niyetimi güçlendirmek ve tüm harika varlıklardan, Rabbimden yardım almak için bir yandan dua edip bir yandan da Kundalini yoganın ruhsal bağlantı kriyasını yaptım. 11 dakika kollarımı başımın üzerine kaldırıp başparmak hariç parmaklarımı kenetledim, başparmakların içini de birbine bastırarak nefes alıp tuttum ve yavaşça verdim… İçimden de lütfen benim yanımda olun diye dualar ettim…
Ve JUICING, YOGA, MANTRA, ve daha bir çok şifa tekniğini hep beraber deneyeceğim yolculuğuma hoşgeldiniz!!!!

Tüm kalbimle kabul eden vve seçen herkese ŞİFA, HUZUR ve MUTLULUK diliyorum… Ve elbette bunları seçebilme gücü için de yürek dolusu SEVGİ ve ŞEVKAT!!!

NAMASTE

Kahvalti niyetine 21 nefes:))

03 Saturday Nov 2012

Posted by guhiko in günlük, mucizeler!!, mutluluk, spiritüel, yeni deneyim

≈ 5 Comments

Yıllarca her sabah istisnasız kahvaltı yapmakla ilgili bir tereddütüm vardır. Neden derseniz çünkü kendimi uyandığımda hiç aç hissetmem genelde. Ancak bir önceki akşam yemek yememişsem ve çok efor sarf edecek bir şey yapmışsam veya eskiden diyet yaptıım zaman hissettiğim bir şeydir sabahları acıkmak. Fakat bilinçaltımda kiloyla aşırı ilişkilendirdiğim için hep sabah, ozellikle de sekizden sonra uyandıysam “kahvaltı mı yapsam, meditasyon mu? yogayı acaba kısa mı tutsam? geç de oldu tüh!” gibi garip bir polemik yaşardım. Şimdi bakınca çok garip geliyor ama içinizde kilo vermek için çaba göstermiş olanlarınız beni daha iyi anlar sanırım. Kahvaltı yapmazsam bugün ne yesem kilo yapar veya buna yapar veya buna yakın bir inanç. İşin ilginç tarafı başka insanların sırf uzman ya da doktor oldukları için genellemeler yaparak söyledikleri bilgilere bu derece inanıp kendi bedenimizin bize bağırarak söylediklerini bir yana bırakıp; ruhumuzun ve bedenimizin gerçek ihtiyaçlarını görmemek ve dışsal bilgileri kabul etmek bir çeşit kendini ve özvarlğını yadsımak aslında. Elbette bunu doktorlara güvenmemek için söylemiyorum ama herkes ama herkesin o kadar tek ve kendine özgü bir varlığı var ki ( ki beden de bu varlığa dahil hem de nasıl ) (esasen tıp için bilimsel olduğunu söylemekte bir bilimkadını olarak zorlanıyorum çünkü bilimsel çalışmanın gübenilirliğinin ilk aşaması olan numunenin başlangıçta aynı olması durumunu ikiz kardeşlerde bile tam olarak gözleyemiyorlar yanılma payının bu derece yüksek olduğu çalışmalara da bilimsel demek oldukça zor)

Her neyse tekrar kahvaltıya geri dönersek:) bu “kahvaltıda bir şey yememe isteği” ile ilgili ilk iç açıcı yorum Franz Andriniden gelmişti benim için ayurvedik bedene göre kimi insanların sindirim ateşlerinin saat onda sonra yandığı (digestive fire) dolayısıyla da yemek için acıkmayı beklemenin en iyisi olabilceği ile ilgiliydi. Çok hoşuma gitmişti. Tabii gördüğünüz gibi yine de dışsal kaynaklardan beslenmeye devam ediyorum bu noktada da. Fakat bu konu benim bilgi dağarcığıma girmesine karşın hayatıma girememişti çünkü bir evde birileri kahvaltı yapınca ben de alışkanlık olarak bunu yapma eğiliminde oluyorum. Aynı şey yemek için de geçerli elbette. Bu sosyal yeme davranışı sevdiğim de bir şey esasen özellikle açken fakat benim gibi son bir kaç güne kadar yalnızca benim yaşadığım ve tüm kararların benim seçimlerime bu kadar açık bir şekilde bağlı olduğu bir durum yaşamadığım için sosyal yemek benim yaşam biçimim. Aynı zamanda da bağımlılığım bir noktada da. Yalnız yaşadığım ve bahçeli ve harika ve çok güzel yeşil boyalı amerikan köyü evimde:)) bana ilk büyük değişiklik işte bu oldu. Sabah uyandığımda artık gerçek anlamda hiçbir etki altında kalmadan ne yapmaya ihtiyacım olduğunu sezmek. Bedenimle konuşmanın tek seçenek olduğu bu yaratımda benim için her şey bambaşka güzel.

Tanrım yazacak o kadar çok şey var ki!! Nereden devam edeceğimi şaşırıyorum. Sadeleştirmek ve aynı zamanda da ayrıntılandırmak istiyorum yazıyı:)

Geleyim kahvaltı niyetine nefes alma bölümüne. İşte bu hayatıma önce MERKABA meditasyonu ile ilgili araştırma yapmak sonra da Breahtier zannettiğim nefes alarak içlerine prana dolduran ve bu şekilde yaşayan insanların esasen “Breatharian” olduklarını fark etmemle oldu. Elbette bambaşka şeyler bulunabiliyor bu konuyla ilgili ama benim bulduğum en tatlı site aşağıda linki de olan Akahmi ve Camilla adlı çiftinki oldu. Yaptıkları şey kalplerinde sevgi hissederek nefes alıp vermek. Bu aynı zamanda çok severek yaptığınız bir iş sırasında yemek yemeyi hatta su içmeyi unutabilmemizin de sebebi bence. Çocukların oyun oynarken bir türlü acıkmaması ve anne babaların peşlerinden koşturması da bu yüzden olabilir elbette. Bu çift aynı zamanda bir çocuk sahibi. Öncelikle belirtmem gerekn şey şu breatharian olsa da bu çift arada sırada zevk için yediğini söylüyor ki ben inanıyorum. Okuduğum ve dinlediğim bir çok insan breatharian olarak bir süre yaşayıp tekrar yemek yemeye başladıklarını söylüyorlar ve bunun temel sebebi de sosyal yeme ihtiyacı. Vejeteryan olmak bile sosyal ortamları bu kadar azaltırken sadece nefes alıp vererek yaşayabilmek oldukça imkansız görünüyor bana.

Şimdi diyeceksiniz ki neden insan nefes alıp vererek yaşayabiliyor da diğer canlılar yopmıyor bunu özellikle hayvanlar alemi. Esasen kış uykusunun da özünde buna bbenzer bir mekanizma olduğunu düşünmeme karşın insan ve hayvan arasındaki temel fark olan bilinç düzeyi farkından dolayı.

Son bir kaç sene hatta aya kadar meditasyonun ve yoganın akıldan çok enerjiyle ilgili olduğu inancını yeni yeni gerçekten yıkabiliyorum. Meditasyon yalnızca ne hissettiğimizle ilgili ya da zihni bir kenara atarak yapılan bir şey olmamalı aksine önce gerçek anlamda konsantre olabilmeli insan. İşte bu noktada bir seçim, niyet ve aynı zamanda da bilinçli olarak eylem gerekiyor nefes alırken pranayı da içimize almak için. Yani herşeyin bir bütün olması. Ben bunu ne kadar yapabiliyorumdur bilemiyorum ama bir kaç gündür uyanır uyanmaz kahvaltı yerine Akahminin youtube videosundan öğrendiğim çok basit ve çok güzel 21 nefesle besleniyorum. Açıkçası ben buraya geldiğim ilk günden itibaren her gün sabahları hemen hemen 40 dk nefes çalışıyordum zaten bu çalışma eskiden 20 dk olan kesintisiz )daha doğrusu bedenin acılarını dinlemeden:) meditasyon pozunda kalmamı 40dkya çıkardı hem de nefes bilincimi arttırdı. Dolayısıyla aslında geldiğim ilk günden beri buna hazırlanıyordum diyebilirim. Şu an sabah kalktığımda ilk yaptığım şey nefesle kahvaltı etmek:))) İçime aldığım pranayla tüm varlığımı yıkamak ve beslemek ve ayaklarım yeryüzüyle, toprak anayla bağ kurarken nefesimse gökyüzünden yaşam enerjisi çekiyor.

Daha yazacak çok ama çok şey varsa da… Şimdilik mutlu, bol nefesli günler, öğünler dilerim.

Kim demiş sevgi karın doyurmaz diye:)

Sevgi dolu günler

NAMASTE

 

http://akahmi.com/

Güzel bir soru:))

02 Tuesday Oct 2012

Posted by guhiko in mucizeler!!, spiritüel, yeni deneyim

≈ 4 Comments

Bir kaç gündür yine harika rüyalarla yaşam yolum aydınlatılıyor. Neden rüya derseniz bazen insanın zihni o kadar dolu ve hareketli oluyor ki meditasyonlar ya uykuyla ya da zihnin akışında koybulup gitmeye neden oluyor. İşte böyle zamanlarda ilahi güçlerin çok tatlı bir yöntemi var bence; o da rüyalar. Benim rüyalarımsa tam uyanmadan önce gördüğüm için aklımda kalıyor ve gün içinde bana yardım ediyorlar.

İlk rüyamla başlayayım. Pazartesi sabahı gördüğüm bu rüyada Amerikada oldukça hareketli bir şehirdeyiz. Önce yolda yürüyorum, konuşuyorum. Arabalar, caddeler ve kocaman binalar var. Tabi rüya bu, konuşmalar hep kalple yapılıyor. kalple yapılan konuşma derken kastettiğim şey şu: Kelimeler yok fakat anlam var. Yani ifade etmek istediğimiz şeyi herkesin ve herşeyin anlayabileceği şekilde anlatmak…

Elbette zaman zaman rüyalarımda sözlü konuşmalar oluyor fakat onları net olarak hatırlayamayabiliyorum o yüzden aklımda kalan şey birbirimize ne demek istiyorsak o oluyor…

Her neyse tekrar Amerikanın New York mu, Manhattan mı, Chicago mu ya da başka bir şehri mi olduğunu bilmediğim hareketli caddesine geri dönelim. Çok ilginçtir üzerimde kot ceket olduğunu, dizüstü katlı bir etek olduğunu ve ayağımda converse ve siyah çorap olduğunu şimdi hatırlıyorum. Görüntüler çok renkli bir de böyle kalın ketenden karışık renkli bir çanta var sağ omzumda. Saçlarım kalın dalgalı ve kürek kemiklerimin bitişine kadar uzun şimdikinden bir 7-8 cm daha uzun rengi aynı. (Yazarken insan ayrıntıları da hatırlayıveriyor) Yolda yürüyorum, yanımda arkadaşlarım var ve benim gidecek bir yerim var. Bir taksi durduruyoruz ben arkadaşlarımla konuşa konuşa biniyorum taksiye, onlar bana el sallıyorlar vedalaşıyoruz. Taksi hareket etmeden önce şoför bana dönüp şapkasını kaldırıyor ve gülümsüyor… Şaşkınlıkla bakıyorum ve “Ama sen Adyashanti’sin!!!” diyorum o da “Peki sen ne istiyorsun?” diyor. Gülümsüyoruz… Çok ama çok gülüyoruz.. O şaka yapmış bir çocuk olarak ve aynı zamanda bilge bir bilmecenin içinden bana bakıyor… Gülüyor gülümsüyor ve ben uyanıyorum “Ben ne istiyorum?” diye ama bu soruda bir gariplik seziyorum sanki bir şey garip geliyor yine de kendime bile söylemiyorum bir şey…

Peki bu rüya üzerine ben neler yapıyorum? zihnimdeki hareketler alıp başını gidiyor bir çok şey yapıyor fakat bir türlü Adyashanti’nin kitabına veya internet sitesine bakmıyorum… Akşama doğru artık beklemekten (Amerikan Elçiliğinden Vize tarihi için mail bekliyorum da:)) yorulmuş bir halde Adyashanti videosu açıyorum.. Daha önce ilkini izlediğim videolardan ikincisi şimdi karşımda.. Çok etkileniyorum sanki kilitlenmiş gibi bakıyorum videoya.. Ve işte beni en çok etkileyen bölüm: Peki ne yapmalıyız? Birinci adım stillness yani “durgunluk” herşeyin temeli o. Temel olarak durgunluğu fark ediyor hatta daha ziyade ona izin veriyoruz. Bu demek değil ki herşeyi durduruyoruz. Bu sadece bir resmin zeminindeki beyaz. O her zaman orda zaten o kadar. Sonra kendimize sorduğumuz soru bizi “farkında/bilinçli/bilge ruh”a “conscious spirit”e götürüyor. Adyashanti burada önce şunu söylüyor: Unutmayın sorunun sizi egosal zihinden çıkarması gerekir o yüzden “Ben ne İSTİYORUM” diye SORMAYIN!!! Ve tataaaammm!!! İşte beynimde dönen soru buyken neden beynimden çıkamadığımı fark etme anım. Soru yanlış.. Ben ne istiyorum? bunun bir önemi yok… Peki asıl soru ne? Çok daha basit, çok daha yalını: “Ben KİMim? Ben NEyim?” Bu kadar…

Bu sorunun içinizde açılmasına genişlemesine izin vermekle hissedilen olağanüstü duyguyu bilinçlilik hali, huzur, şefkat, huşu:)), mutluluk ve BİRLİK, teklik olarak tarif ediyor Adyashanti ve ben de soruyorum “BEN KİMİM? BEN NEYİM?” diye…

Kendini bilmek, özünü bilmek, kim olduğunu bilmek… Başka bir bilgi yok aslında… Herşeyi bilmek ve aslında hiçbir şey bilmemek.. (Adyashantinin güzel bir lafı var “en nihayetinde geleceğiniz yere şimdi gelin ve “Bilmiyorum” deyin”…)

İkinci rüyamı bir başka yazıda anlatmak üzere..

Sevgileeer..

Işık ve bilgelik bizimle olsun!!

NAMASTE

Kaynak:Bu yazıda bahsedilen video http://www.adyashanti.org/cafedharma/index.php?file=video kaynağındadır..

Sevgiler

Şifa uykusu:))

28 Friday Sep 2012

Posted by guhiko in mucizeler!!, spiritüel, yeni deneyim

≈ 4 Comments

Hayatıma Bruno Gröning’in girdiği güne teşekkürler. Bu sabah ço eğişik bir rüya gördüm ama ben rüyadan çok gerçek olduğunu düşünüyorum deneyimimin. O kadar değişikti ki… Uyumadan önce Bruno’nun hayatını anlatan kitabı okuyordum ve uykuya öylece daldım. Uykum çok da deliksiz değildi ama dinlendiriciydi diyebilirim.

Saat dörtle altı arası hafif bir uykusuzluk oldu ama sonra tekrar uykuya daldım… Sabaha karşı ise Evren ve Şerminle beraber bir Bruno Gröning toplantısına gidiyorduk. Tanıtım toplantısına gitmemişsiniz diyorlar sonra yine de bizi alıyorlar içeri. Salon sanki bir tiyatro salonu… Çok güzel.. İçeride dansçılar ve müzisyenler var.. Her şey bir şölen havasında. Sonra zamanı geldi deyip gözlerimizi kapatıyoruz. Bir süre sonra yerden yukarı ellerimizden ve tüm bedenimizden helezon şeklinde bir enerjininn bizi yerden havalandırdığını hissediyoruz. Şermin ay hocam diye bağırıyor ben de bağırmamamak için xor tutuyorum kendimi.. Resmen havalanıyoruz yerden ama birbirimize bağlıyız hepimiz aynı zamanda da. Birbirimizin uçup gitmesini engelliyoruz. O kadar güzel ki ve bedenimin sol tarafında bir ısı bir hareket hissediyorum… Ve her şekilde biliyorum ki bu GERÇEK bir şifaydı… Yanımda bana inanan insanlar var ve bu çok güzel. Artık siyatik ağrısı hissetmeyeceğim. Bu sabah tamamen sağlıklıyım…

Sağlığım için şükürler olsun!! Bunun yanında muhteşem bir hediyem var.. İçim coşku dolu.. Herşey çok güzel.. Kedim dünyanın en tatlı, en minnoş, en fıstık bal kedisi, annem, kahvaltım, günüm harika. Canlı, capcanlıyım… Nefes almak, yürümek, koşmak, konuşmak harika… İçim içime sığmıyor…

Şükürler olsun. Tüm kalbimle şükürler olsun!!! Tanrıya, yeryüzündeki tüm şifacılara, enerjisini ve bağlarını burada bizim şifalanmamız için koruyan tüm güzel varlıklara… Tanrı’nın muhteşem yardımcılarına ve ışık dolu tüm varlıklara şükürler olsun…

Henüz anlamasam da her gün biraz daha deneyimlediğim masal gibi yaşama şükürler olsun!!

Bugün yaşamayı çok ama çok seviyorum!!!

Rabbim sen benimlesin!! Bunu biliyorum ve teşekkür ediyorum…

Işık, sağlık, huzur ve coşku bizlerle olsun!!!

Namaste

İçimdeki çocuk ve Bruno Gröning

27 Thursday Sep 2012

Posted by guhiko in mucizeler!!, spiritüel, yeni deneyim

≈ Leave a comment

Dün Bruno Gröning kardeşlik toplantısına gittik. Çok güzel şeyler duyduk, çok değerli şeyleri de hatırladık. Ben anladım ki içimde Tanrıyla hep başlantıda olan bir çocuk var… Ben anladım ki Bruno da o çocuğu tekrar tekrar mümkün olan en yoğun bir şekilde dışarı çıkarmalıyım ve en sonunda yalnızca o kalmalı bende. O saf, temiz, sevgi dolu, herşeyi ama herşeyi seven insanları yargılamak nedir bilmeyen, kötülüğü yardım ve ilgi ihtiyacı olarak gören ve ona da sevgisini verebilen saf tarafım…

Çocukken hatırladığım en değişik şeylerden biri insanları nasıl çok sevdiğimdi… Hiç düşünmeden, hiç tartmadan sevmek. Onlar da beni severlerdi ama içimde bir ses bana neden bu kadar seviyorlar ki derdi. O sesi dinlemeye başladığımda hayatımdaki sevgi azaldı. Ama her öğrenci oluşumda, her merak edişimde o çocuk geri gelir o yüzden öğrenmek beni hep iyileştirdi, çocuklaştırdı.

Komik bir öğrenciyimdir ben. Hırslı değil de meraklı bir kedi gibi. İşte o öğrenci yine dışarıda. Bruno Gröning bana onu hatırlattı, bana o çocuğu geri verdi. Ona sarıldı. ONu sevgiyle sardı. Neden diye sormadım çünkü öyleydi. Sevgi gerçek olandır. Sevgi tek büyük gerçektir. Nedeni yoktur, sonucu da. O sadece vardır. Varoluştur. Sevgi Tanrının yüzüdür. Sevgi içimizdeki insan yanımızdır. O vardır. Zihinle anlaşılamaz. Zorlamaya bile gerek duymaz. Sevgi zaten vardır.

Sevgi bir çocuk sevgisidir. Güzel, çirkin demez sadece sever… İşte ben Bruno Gröningin o harika şifasından içimdeki çocuğa sarılmayı ve onu tekrar hatırlamayı bir hediye olarak geri aldım. Onun şifa hediyesini kabul ediyorum ve teşekkür ediyorum…

Minnettar ve mutluyum.

Sevginiz parlasın!! Yüreğiniz aydınlansın..

NAMASTE

Bruno Gröning ile ilgili bilgiyi:

http://www.bruno-groening.org/tuerkce/default.htm adresinden edinebilirsiniz…

Melekler, meditasyon ve bilim:))

13 Thursday Sep 2012

Posted by guhiko in mucizeler!!, mutluluk, spiritüel

≈ 2 Comments

Her şey yavaş yavaş çözülüyor, bugün meleklerle iletişim için meditsdyonumun ikinci günüydü:)) çok ama çok keyifliydi. Öyle ki aslında sadece iki günde içimdeki korkunun kaybolup gidişini izledim. Dün “emerging” kartı geldi ve dedi ki evet işte başlıyor ışıldamaya ve bugün de new beginnings ve signs. Özellikle signs çok tatlı çünkü işaretler aslında zaten verildi. Meditasyonun kendisinde.

Açık konuşmak gerekirse bu noktaya nasıl geldim bilemiyorum sanki bir şekilde yoönlendirilmiş gibi hissediyorum. Esas yapmayı planladığım çalışma çakra meditasyonlarıydı ki hala öyle:)) Fakat bu meditasyonlara başlamak beni ara ara ürküten ve kendimde, algılarımda korkuyu tetikleyen bir yan olduğunu görmeme sebep oldu. Ya da daha açıkçası spiritüel deneyimlerin ürkütücü olabileceği gibi bir içsel inancım olduğunu fark ettim.

İşte tam da bu noktada bir şekilde meleklerle ilgili Ayşe kızla konuşmuş olduk ve oradan da melek kartlarımın yönlendirmesiyle melek meditasyonu yapmaya başladım. Aslında normal meditasyondan hiç bir farkı yok yalnızca biraz daha içeriyi görüp algılıyor insan. Açıkçası ben bunun nadayı duymak için yaptığımdan farklı olmadığını yalnızca birisini daha zihinle birisini ise daha farklı bir bakış açısıyla yaptığımı fark ettim..

İşte bu da bilim insanı olmanın zorluğu sanırım…

Benim gerçek anlamda iki farklı kişiyi birlikte barındırdığımı biliyorum (gerçi belki çok daha fazledır sayısı:)). Biri okur, öğrenir, araştırır her konuyu mantık ve bilim çerçevesinden bakarak inceler, açıklamaya çalışır. Bunda gerçekten hiç bir sakınca yok. Zor olan kısım şu ki bu bilim kadını gördüğüne, ölçtüğüne, aklına iyice yatana inanır. Özetle eğer meditasyonu yapan o olursa o kadar ciddi ve o kadar statik oluyor ki kendimi, tüm algılarımı sınırlıyorum ve odaklanmada yardımcı olmasına rağmen duygusal hareketleri kapatıp kenara atmaya neden oluyor ve elbette olabilecek farklı algılar da bu kişiliğimde korku ve ne yapacağını bilememeye sebep oluyor. Yani özetle meditasyonu yapanın biraz daha açık fikirli, bilge ve spiritüel tarafım olmasına ihtiyacım var bununla başedebilmek için.

Sanırım tüm bu sebeplerden dolayı şu an sabahları yaptığım melek meditasyonlarıyla başlamak en güzeli. Yaptığımın genelde yaptığım oturup sakince dinlemekten tek farkı ise şu bir bağ kurmaya açık ve niyet ederek kalbimle oturuyor olmak. Eğer çakra meditasyonlarını bu bilge ve sevgi dolu içsel parçamla yapabilirsem o zaman her şeyin su gibi akacağına inanıyorum…

Gördüklerim, hissettiklerim ne bilmiyorum onlara istermelek diyin, ister kendi varlığımızın tanrısal yanı, ister kozmik bilinç ve sonsuz sevgi kaynağı, hepsi aynı, hepsi bir. Ama ben onların Tanrısal parçamla iletişim için aracı olan, ışık dolu yollar, eller, kollar ve varlıklar olduklarına inanıyorum. Bilimsel Güher henüz görmediğine inanmaz ama bilimsel olarak bazı şeyleri GÖREMEYECEĞİMİ bilir. Tıpkı hayvanların renkleri göremeyişi gibi… Bilimsel Güher bilir ki algı görcelidir, zaman görecelidir, madde sandığımız şey boşluk, dokunuyorum sandığımız şey ise enerji akışıdır. Hiçbir atom diğerine dokunamaz ve hiç bir yüzey de bir başkasına dokunamaz aralarında hep ama hep bir mesafe vardır. Peki biz neyi algılıyoruz parmak uçlarımızda? Etkileşimi? Yani biz zaten, bilimsel olarak da, birbirizime enerji alanlarımızla dokunuyor ve sarılıyoruz..

İşte bu yolculuk böyle başladı… Ben ve meleklerim… Artık konuşuyoruz.

Meditasyonlarımda yaşadıklarım bir başka yazının konusu olsun..

Her şeyin olduğu haliyle mükemmel olduğu bu güzel evren… Sana şükürler olsun..

Ve işte muhteşem bir melek deyişi “Hiç bir şey göründüğü gibi değildir!” “Yuvaya yolculuk kitabından:)”

Melekleriniz yolunuzu aydınlatmaya devam etsin ve unutmayın “Hiç bir şey göründüğü gibi değildir..”

Melek kartlarımın hikayesi ve anlamı:)

11 Tuesday Sep 2012

Posted by guhiko in mucizeler!!, mutluluk, yeni deneyim

≈ Leave a comment

Bugün benim için çok değişik başladı ama her şeyin daha anlaşılır olması için belki biraz öncesinden bahsetmeliyim. Bir süredir kafamda, içimde düzenli olarak çakra meditasyonu yapmak var. Aslında ara ara yapıyor ama bir türlü günlük rutine dönüştüremiyordum. Açıkçası benim herhangi bir şeyi günlük rutine dönüştürmekte çektiğim sıkıntı oldukça gariptir. Hiç bir gün aynı saatte yatıp kalkmamaktan başlamak üzere tam anlamıyla haftalık yoga ders saatlerim dışında hayatımda sabit diyebileceğim hiç bir şey yok.

Bildiğim bir şey var eğer hayatımda rutin olacak her hangi bir şey varsa bu da günlük meditasyon ve yogam olabilir. O yüzden de bu düzensizliğin de bir şekilde bununla ilgili (dağınıklık alışkanlığı dışında:)) olduğunu düşünüyorum. Her neyse en nihayetinde son zamanlarda geldiğim nokta şuydu ben bu çakra meditasyonlarını düzenli yapacağım. Tabii bu amaçla tekrar tekrar üzerinden geçtiğim video, not ve kitaplar bana aniden içimdeki korku ve endişeleri hatırlatıverdi. (Hatta blogda pazar günü sabah notum bu korkuyla ilgiliydi). İçimde birden bire Paul’ün (çok değer verdiğim P Grilley/ Yin yoga ve meditasyon hocam) meditasyonların ilerki aşamalarında algıların açılması ve başka boyutlardaki varlıkları hissetmenin insanı ürpertebildiğiyle ilgili açıklaması aklıma geldi. Benzer şekilde Dr. Motoyama da boğaz çakrası açılırken yoğun bir korku deneyiminden geçmişti. Rutinimin henüz ikinci akşamında (belki sabah olması daha iyi fikir aslında) içimde oluşan endişe ve korkuların etkisiyle üçüncü gün belki onuncu kez ara vermiştim meditasyona. Sebep korkularım..

Dün gece de işte bu korkuları açık yüreklilikle Ayşeyle konuşmuştuk. ONa söylediğim şey şuydu “Dünyanın en güzel, en harika, sevgi dolu meleğini görsem bile ödümün patlayabileceğini düşünüyorum değil ki başka varlıklar” İşte bu açıklama üzerine biraz konuştuk bu deneyimin inanç, yürek ve çelik gibi bir bütünlük ve güç gerektirdiğiyle ilgili..

Bu noktadan sonra herşeyi unutup gayet güzel gece iki gibi yorgun argın yatağıma uzandığımda içimdeki ses “hadi yatmadan melek kartlarını eline al, iki tane çekeceksin” dedi. Bu arada bu diyaloğun içerde gerçek bir konuşma değil de yarım yamalak bir his ve bir çak kelimeyle olduğunu söylemek isterim. Yani bas bas bağıran bir ses değildi. Neyse normalde ışık kapanıp, sırt yatağa değdikten sonra hayatta kıpırdamayan ben üşenmedim kalkıp kart çektim..

Kartların fotolarını az önce yayınladım: işte iki kartım 1. Güç; 2. Meditasyon

Güç kartında yazılanları dilim döndüğü kadar çeviriyorum: “Kendine gücünü ifade etmek için izin ver, güçlü olmak senin için güvenli, gücünü sevgiyle ifade ettiğini bildiğinde.” “Yaratıcının bütün gücüne sahipsin. Kutsal sevgi, bilgelik ve zekanın gücü senin için ulaşılabilir. Geleceği ve melekleri görmek için spiritüel güce sahipsin. Ortak bilince yolunu açan evrensel bilgelik için zeka gücüne sahipsin. Başkalarıyla empati kurmak için duygusal güce ve gerçekten sınırsız olan fiziksel güce sahipsin. Meleklerin senden güçlü bir insan olmayla bağdaştırdığın bütün korkularını onlara bırakmanı istiyor. Meleklerin kendi gerçek gücünün sessiz ve güzel yanını görüyorlar: İlahi aşk. Kendine bu sevgiyi yayarak ışıldamak için izin ver ki gerçek gücün dünyaya mucizevi bir şekilde yayılsın.”

Ve bir sonraki kartım meditasyon: “Meditasyon şu anda senin için çok önemli. Sık sık meditasyon yapmanın keyfini çıkar” “Sakin bir zihin meleklerin sesini duyabilir. Bu kart meleklerinin sesini güçlü ve net bir şekilde duymak için zihnini sessizleştirmeni istiyor. Sabah uyandığında ilk iş en azından beş dakikanı gözlerin kapalı ve sessiz geçir. Üç dört derin nefes al. Meleklerine bir soru sor ve dikkatlice dinleçok sevdiğin bir dostunu dinler gibi. Dinlemek için gerilme, eğer cevabı kovalarsan, seni yanıltır. Bunun yerine nefes alıp ver ve gevşemeye izin ver. KEndine meleklerle iletişim kurmanın senin için doğal olduğunu söyle bunun günlük bir deneyim olduğunu. Zihnin ne kadar rahatlarsa, o kadar kolay duyarsın”

İşte böyleee… Bu durumda eğer sabahları beş dakika da olsa yapmazsam kendime ve tüm varoluş amacıma haksızlık etmiş olurum…

İşte bu yüzden yarın sabahtan itibaren en azından beş dakika meditasyonumla başlayacak bir rutinim var. İlk işim yalnızca beş dakika rahatlayıp dinlemek. Daha sonra da günümü sevgiyle akıtmak…

“Meleklerimin sesini duymak son derece doğal ve güvenli”..

Sevgi ve ışıkla…

Namaste

Blog Stats

  • 13,089 hits
April 2018
M T W T F S S
« Jan    
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30  

Blogroll

  • Çok gezen çok yazar!!
  • Dünya tatlısı bir elf perisi!!!
  • Gökçe Es
  • Küüçkadam deniz…

Enter your email address to follow this blog and receive notifications of new posts by email.

Recent Posts

  • Babamın Gidişinin Ardından
  • Nasıl ayağa kalkabiliriz? Ben ne yaşıyorum? 
  • Ayağa kalkıp yola devam etmek…
  • Kitap okumak yaratıcılığı nasıl arttırır?
  • Karamsarlıktan çıkış-Mucizelerin Başlangıcı

Archives

  • January 2018
  • January 2016
  • December 2015
  • November 2015
  • October 2015
  • June 2015
  • May 2015
  • March 2015
  • February 2015
  • January 2015
  • August 2014
  • June 2014
  • May 2014
  • September 2013
  • August 2013
  • April 2013
  • March 2013
  • February 2013
  • December 2012
  • November 2012
  • October 2012
  • September 2012

Categories

  • günlük
  • kadın
  • mucizeler!!
  • mutluluk
  • rüyalar
  • saglik
  • sevgi
  • spiritüel
  • Uncategorized
  • yeni deneyim
  • yoga

Meta

  • Register
  • Log in
  • Entries RSS
  • Comments RSS
  • WordPress.com
Advertisements

Blog at WordPress.com.

Cancel